KURUSIKI SİLAHLARIN ADAM ÖLDÜRMEYE
ELVERİŞLİLİĞİ
HAKKINDA DERLEME
GENEL
Kurusıkı diye tabir edilen ses ve gaz
fişeği atma özelliğine sahip silahlar, attığı fişekler ve namlu yapısı
bakımından normal silahlardan ayrılır. Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar
Hakkındaki Yönetmeliğin Üretim Esasları başlıklı 5. madde 1. fıkra a bendine
göre bu silahlar “ Sadece ses ve gaz fişeği atabilen
silâhlarda kullanılmak üzere imal edilmiş nitelikteki fişekleri kullanabilecek
yapıda olmalıdır. ” ve aynı
maddenin c bendine göre “ 1)Namlu ucundan
olacak silahlarda namlu içerisinde; fişek yatağı hariç olmak üzere namlu
uzunluğunun en az yarısı uzunlukta çelikten imal edilmiş “namlu emniyet sacı”
ve bu sac ile namlu ucu arasında kalan kısımda olacak şekilde sacın geniş
yüzeyine dik olarak konumlandırılmış çelikten imal edilmiş “namlu emniyet pimi”
olmalıdır. Emniyet sacı fişek yatağı tarafında olmalıdır. Belirtilen sac ve
pim, namlu içerisine kolayca çıkartılamayacak şekilde yerleştirilmelidir.
2) Fişek yatağı bitiminde olacak silahlarda
namlu içerisine, namlu çapını tam kapatacak şekilde sertleştirilmiş çelikten
imal edilmiş “namlu emniyet çelikleri” yerleştirilmelidir. Bu çeliklerin fişek
yatağı ve namlu ucuna dönük kısımları delinmeyi engellemeye yönelik geometrik
şekillere sahip olmalıdır ve aynı zamanda bu çelikler sökülmeye elverişsiz
şekilde namlu içerisine yerleştirilmelidir. Namlu emniyet çelikleri fişek
yatağı bitimine olabilecek en yakın konumda olmalıdır. “
Ayrıca bu özelliklere ek kurusıkı silahın; namlu
ağzının çevresi karşıdan bakıldığında görülecek şekilde ve kolayca çıkmayacak
turuncu renkli fosforlu boya ile boyalı olmalı ,
görünümü ise toplu veya yarı otomatik tabanca şeklinde olmalıdır. Yani tam
otomatik silah veya tüfek şeklinde kurusıkı silah üretilmesi yasaktır.
ŞEKİL 1: (Fosforlu Turuncu Boya ile Boyanması
Gereken Yerler)
Yukarıda bahsettiğimiz farklardan en önemlisi
kurusıkı silahın attığı fişeğin özelliğidir. Kurusıkı fişek (blank cartridge), ateşli silahlarda
kullanılan mermi veya saçma yerine sadece barut içeren bir fişek türüdür. İçi
barut dolu fişeğin ucunu kapatmak için kağıt veya plastik kullanılır.
Ateşlendiğinde ucundaki tıkacı da namlu boyunca ileri itecek şekilde parıltı ve
patlama sesi çıkartır. Kurusıkı fişekte
kullanılan barut miktarı hemen hemen normal fişeklerin ki ile aynıdır.
ŞEKİL 2: (Kurusıkı Fişekler)
Fişek dışındaki namlunun sahip olması
gereken kriterler ise kurusıkı silahın normal fişekler atamaması ve normal
silaha çevrilmesinin zorlaştırılması amacı ile konulmuştur. Nitekim normal bir
silahtan kurusıkı fişek atılması, kurusıkı silahtan kurusıkı fişek atılması ile
aynı fiziksel etkiyi doğuracaktır. Ancak kurusıkı silahtan namlu özelliği
değiştirilmediği sürece mermi atılabilmesi mümkün değildir. Namlusu
değiştirilen kuru sıkı silahlar bile yapıldıkları amaç farklı olduğundan
tuttukluluk yapabilmekte hatta atış sırasında parçalanabilmektedir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında kurusıkı silahı
kabaca şu şekilde tanımlayabiliriz: Ses ve gaz fişekleri dışında çekirdeğe
sahip bir fişeği atma yetisine sahip olmayan, tabanca şeklinde ve kanunda
gösterilen teknik standatlara uygun olarak üretilen silahtır.
Kurusıkı silahlar Umut Vakfının yaptığı
araştırmada topladığı verilere göre koruma amaçlı değil, daha çok (özellikle Anadolu
kastediliyor) düğünlerde atış yapmak veya birilerine “silahım var” izlenimi
yaratmak için ediniliyor. “Evde silah bulunsun” mantığı ile alıyorlar.
Elde edilmesi çok kolay olduğundan tehdit, gasp vb. suçlarda kullanılabilen bu
silahlar ayrıca namlu yapıları değiştirilerek adam yaralama,öldürme suçlarında
da kullanılıyorlar. Sadece İstanbul’da 2006 yılının ilk dokuz ayında kurusıkı
silahların karıştığı olay sayısı,2475’dir. Kuru sıkı silahın gerçek silaha
dönüştürülmesi ile, yalnızca polis bölgesinde 33 kişi öldürülmüş, 566 kişi ise
yaralanmış, 391 gasp olayı meydana gelmiştir2.
Kurusıkı silahların sayılan bu sebeplerden dolayı bu kadar
yoğun bir şekilde kullanılmasına izin verilmesi başlı başına bir sorundur. Peki
işlemden geçirilmemiş bir kurusıkı silah adam öldürmeye ne kadar elverişlidir?
Soruya cevap verelebilmek için sırasıyla haberler, makaleler ve Yargıtay
kararları verilecektir.
Kuru
Sıkı Tabanca ile Ölmek İstedi
07 Kasım 2012 Çarşamba 00:52
Aydın'da, telefonda kız
arkadaşı ile tartıştığı iddia edilen 24 yaşındaki Doğan Çakıner, kuru sıkı
tabanca ile kalbine ateş ederek intihar girişiminde bulundu.
Aydın’da,
telefonda kız arkadaşı ile tartıştığı iddia edilen 24 yaşındaki Doğan Çakıner,
kuru sıkı tabanca ile kalbine ateş ederek intihar girişiminde bulundu.
Hastaneye kaldırılan Çakıner'in hayati tehlikesinin sürdüğü bildirildi.
Olay,
bugün saat 23.00 sıralarında, Efeler Mahallesi 1406 Sokak 1 numarada meydana
geldi. Evde ablası ve bir arkadaşlarının bulunduğu sırada Doğan Çakıner,
iddiaya göre gittiği odasında telefonla görüştüğü kız arkadaşı ile tartıştı.
Bir süre sonra Doğan Çakıner'in bulunduğu odadan silah sesi duyuldu. Panikle
odaya koşan ablası ve arkadaşı, Doğan Çakıner'i kanlar içinde yerde yatarken
gördü. Çakıner'in ablası sinir krizi geçirirken, arkadaşı da durumu polis ve sağlık ekiplerine bildirdi.
İhbar
üzerine gelen sağlık ekipleri, kalbine ateş ederek kendisini yaraladığı
belirtilen Doğan Çakıner'i, Aydın
Devlet Hastahanesi 'ne kaldırdı. Tedaviye alınan Çakıner'in akciğerinde kanama
olduğu, hayati tehlikesinin bulunduğu belirtildi. Yapılan incelemede silahın
kuru sıkı olduğunun anlaşıldığı kaydedildi. Doğan Çakıner'in, Germencik İlçesi'nde bulunan bir zeytin işleme
fabrikasında çalıştığı belirtildi.
Olayla
ilgili soruşturma başlatıldı. - Aydın
Kuru
Sıkı Tabanca İle Kafasına Sıktı
Yaşam - 07 Haziran
2008 19:21
'Kuru sıkı tabanca adam öldürür mü?' diye deneyince ağır
yaralandı
Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde 13 yaşındaki bir çocuk kuru sıkı
tabancayı kafasına ateş edince ağır yaralandı. Lise öğrencisi olduğu öğrenilen
çocuğun "kurusıkı adam öldürür mü" merakıyla kafasına ateş ettiği öne
sürüldü.
Edinilen bilgilere göre Nusaybin Emire Gözü Lisesi önünde arkadaşlarıyla sohbet
eden Mesut Ö. (13), kuru sıkı tabanca adam öldürür mü? tartışması yaptı. Kuru
sıkı tabancayı bir süre elinde gezdiren Mesut Ö., silahı kafasına ateş ederek
denediği öne sürüldü.
Kuru sıkı mermisinin kafasını deldiği Mesut Ö., arkadaşları tarafından Nusaybin
Devlet Hastanesi acil servisine kaldırıldı.
Mesut Ö., Nusaybin Devlet Hastanesi'nde yapılan ilk müdahalelerin ardından
Mardin Devlet Hastanesi'ne sevk edildi.
Olayla ilgili Nusaybin Polisi tarafından geniş çapta soruşturma başlatıldığı
öğrenildi.
Jon-Erik Hexum
Jon-Erik Hexum
|
|
Born
|
|
Died
|
|
Cause of death
|
Accidental shooting
|
Occupation
|
Actor, model
|
Years active
|
1982–1984
|
Jon-Erik Hexum (November
5, 1957 – October 18, 1984) was an American model and
actor. He died as a result of an accidental self-inflicted blank cartridge gunshot
wound to the head on the set of the CBS television series Cover
Up in which he played the male lead.
MAKALELER
http://www.journalagent.com/travma/pdfs/UTD-90868-CASE_REPORTS-GULSEN.pdf
http://www.academia.edu/1985119/Modifiye_Edilmemi%C5%9F_Kurus%C4%B1k%C4%B1_Tabanca_ile_Meydana_Gelmi%C5%9F_%C4%B0ntihar_Orijinli_Bir_%C3%96l%C3%BCm_Olgusu
YARGITAY
KARARLARI
YARGITAY
1. Ceza Dairesi
2012/5333
E. , 2013/481 K.
Tebliğname No : 9 - 2012/237068
MAHKEMESİ : İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ VE NO : 15/06/2012, 2011/148 (E) ve 2012/131 (K)
SUÇ : Kasten öldürmeye teşebbüs
TÜRK MİLLETİ ADINA
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul,
takdire ilişkin cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması
inandıncı gerekçelerle değerlendirilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde
bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafii ve
Cumhuriyet savcısının vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz
itirazlarının reddine,
Oluşa ve dosya içeriğine göre; Sanığın ailesi ile psikolojik sorunlarının
olduğu, çevresinde dikkat çekmek amacıyla kamuoyunda kendisinden söz ettirecek
bir eylem gerçekleştirmeyi tasarladığı, bu nedenle olayda kullandığı kurusıkı tabanca ve bir adet av tüfeği temin ettiği, bu bağlamda
olay günü Diriliş Kilisesi papazı A.. B..'u hedef seçtiği, kurusıkı tabanca ile ona yönelik ateş ettiği, fişeklerin bitmesi
üzerine av tüfeğini çıkararak havaya doğrultup ateş ettiği, bu sırada mağdurun
kendisine müdahalede bulunduğu ve tüfeğin çevredekilerin de yardımı ile elinden
alındığı, olaydan sonra eylemini abartma amacıyla sloganlar attığı,
olayın oluşundan ve sanığın savunmasından anlaşılacağı üzere amacının mağduru
korkutmak olduğu, eylemine başlarken öncelikle öldürmeye elverişli silah kullanmadığı
gibi kurusıkı tabancanın mermisinin bitmesi üzerine
yanındaki av tüfeğini çıkararak aynı amaçla mağdurun müdahalesi karşısında
havaya ateş ettiği anlaşılmakla, eyleminin 5237 sayılı TCK'nun 106.
maddesinde tanımlanan silahla tehdit olarak nitelendirilmesi gerekirken yazılı
şekilde kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması, Bozmayı
gerektirmiş, sanık müdafii ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları
bu nedenle yerinde görülmekle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA),
bozma sebebi gözetilerek sanığın bu suçtan TAHLİYESİNE, başka bir suçtan
tutuklu ve hükümlü değil ise Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına,
24.01.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY
1. Ceza Dairesi
2013/3105
E. , 2014/5582 K.
Tebliğname
No : 1 - 2012/244095
Mahkemesi : Elazığ 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Karar Tarihi ve No : 26/06/2012 gün ve 2010/261 E. 2012/207 K.
Suç : Kasten öldürmeye teşebbüs, 6136 sayılı Kanuna aykırılık
TÜRK MİLLETİ ADINA
1- Katılan Muhammet vekilinin, sanık Onur ile suça sürüklenen M. E. hakkında
6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan açılan kamu davasına katılma ve kurulan
hükme, temyize yetkisi bulunmadığından; sanık Onur ile suça sürüklenen M.E.
müdafiilerinin sanık ve suça sürüklenen çocuk hakkında 6136 sayılı Kanuna
muhalefet suçundan verilen beraat hükümlerinin gerekçelerine yönelmeyen
temyizlerinde hukuki yararları bulunmadığından, sanık ve suça sürüklenen çocuk
müdafiilerinin temyiz taleplerinin;
CMUK'un 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
2- Toplanan deliller, karar yerinde incelenip, sanık Onur ile suça sürüklenen
çocuk M. E. hakkında mağdur Muhammet'e yönelik eyleminin sübutu kabul, cezayı
azaltıcı nedenlerin bulunmadığı takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı
gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma
nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık Onur müdafiinin
sübuta, zorunluluk haline; suça sürüklenen çocuk müdafiinin sübuta; katılan
vekilinin takdire yönelen ve yerinde görülmeyen vesair temyiz itirazlarının
reddiyle;
a) Oluşa ve dosya kapsamına göre mağdurun tüm tedavi evrakı temin edildikten
sonra dosyanın bir bütün olarak Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, ilgili ihtisas
dairesinden mağdurdaki yaraların niteliğinin tespiti için rapor aldırılması ve
sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun değerlendirilmesi gözetilmemesi;
b) Sanık Onur’dan elde edilen kurusıkı tabanca ile olay yerinden elde edilen kovanların Adli Tıp
Kurumuna gönderilerek, tabancadan
atılıp atılmadığı, söz konusu tabancanın sanıkların üzerine atılı
kasten yaralama şuçunu işlemeleri açısından elverişli nitelikte olup olmadığı
ve mağdurda meydana gelen yaralanmanın bu silahtan atılan mermiler ile oluşup
oluşamayacağı hususlarında rapor
alınması, sonucuna göre de suç vasfının belirlenmesinin gerektiği
gözetilmemesi;
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ve katılanın temyiz itirazları bu
nedenlerle yerinde görülmekle, hükmün tebliğnamedekî düşünce gibi
(BOZULMASINA), 25/11/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.
Ceza
Genel Kurulu
2012/1-407
E. , 2012/262 K.
"İçtihat
Metni"
Tebliğname
: 2011/378532
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KOCAELİ 1. Ağır Ceza
Günü : 13.09.2011
Sayısı : 327-351
Kasten
öldürme suçundan sanık D. D..’un yapılan yargılaması sonucunda kasten yaralama
sonucu ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı TCY'nın 87/4, 31/3 ve 62.
maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin,
Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.12.2010 gün ve 302-481 sayılı
hükmün, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine
dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.06.2011 gün ve 4255-3726 sayı
ile;
“...Suça sürüklenen çocuk D..'in yanında arkadaşları B.., H.., E..ve E.. olduğu
halde sokakda yaya olarak gezdikleri esnada saat 22.30 sıralarında maktul ve
arkadaşları ile karşılaştıkları karşılıklı laf atmaları sonucu çıkan tartışma
ve kavga sırasında suça sürüklenen çocuğun üzerinde taşıdığı ve mermi
çekirdeğinin geçisini engelleyen parçanın çıkarılması sonucu el yapımı metal
bilyeli fişek atabilme özelliğini haiz olup olay sırasında bilya veya saçma
bulunmaksızın bitişik atışlarda öldürmeye elverişli olduğu bilinen gaz tabancasını
maktulün sol şakağına dayayıp bir el ateş ettiği, gaz basıncının etkisi
ile maktulün kafatası kırığı, beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti nedeni
ile öldüğü olayda; suça sürüklenen çocuğun sonucu bilerek ve isteyerek eylemi
gerçekleştirdiği ve doğrudan öldürme kastı ile hareket ettiği açıkça
anlaşılmakla, kasten adam öldürme suçu yerine kastı aşan yaralama sonucu ölüme
neden olmak suçundan hüküm kurulması sureti ile eksik ceza tayini”
isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi E. K.. ise;
“Sanığın savunmasına, tanık anlatımlarına, suçta kullanılan ses ve gaz fişeği
istimal eden tabanca ile ilgili ekspertiz raporuna, maktulle ilgili Adli
Tıp raporuna ve dosya kapsamına nazaran, suça sürüklenen çocuk sanık D. D.. ve
arkadaşları ile maktul E. D.. ve arkadaşları gece saat: 22.30 sıralarında
Uyanık Oto Yıkama isimli işyerinin önünde karşılaştıklarında gruplar
içerisindekilerin birbirlerine laf atmaları üzerine çıkan tartışma ve kavga
sırasında maktul E..’e küfür edilmesi üzerine, maktulün kendisine küfür eden
kişinin yakasından tuttuğu, bu sırada sanığın da, namlu içerisindeki mermi
çekirdeğinin geçişinin engeli için yapılan parçasının alınması nedeniyle fişek
atabilme özelliği kazanan fakat içerisinde fişek olmayan tabanca ile sol şakak
bölgesine bir el ateş ettiği, maktulün yaralandığı, kaldırıldığı hastanede
vefat ettiği, maktulün, gaz basıncının etkisi ile kafatası kırığı ve beyin
dokusu harabiyeti sonucu öldüğü olayda, ani gelişen tartışma ve kavga ortamında
sanığın içinde mermi olmayan gaz tabancası ile maktule öldürme
kastı ile ateş ettiği anlaşılamadığından, sanığın eylemi kasten yaralama sonucu
ölüme sebebiyet verme suçunu oluşturacağından, sanığın eylemini bu şekilde
değerlendiren yerel mahkemenin bu kararında yasaya aykırı bir yön
bulunmadığından, sanığın eylemini kasten öldürme olarak değerlendiren sayın
çoğunluğun görüşüne muhalifim” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel mahkeme ise 13.09.2011 gün ve 327-351 sayı ile;
“... Her ne kadar suça sürüklenen çocuk hakkında kasten adam öldürmek suçundan
dolayı TCK.nın 81. maddesi gereğince cezalandırılması için kamu davası
açılmışsa da, maktulün başına isabet eden mermi çekirdeğinden dolayı ölmeyip,
bitişik atış mesafesinden yapılan gaz tabancasından çıkan basıncın etkisiyle
kafatasında oluşan kırık, beyin kanaması ve beyin dokusunun harabiyeti
sonucunda öldüğünün adli tıp raporuyla sabit olması karşısında, suça
sürüklenenin kastının çıkan kavga sırasında maktulü yaralamaya yönelik olduğu,
fakat gaz basıncının etkisiyle kafatası kırığına maruz kalan maktulün öldüğü,
bu itibarla suça sürüklenenin fiilinin maktulü yaralamaya yönelik olması
nedeniyle TCK.nın 87/4. maddesindeki kastın aşılması suretiyle ölüme neden
olmak suçunu oluşturduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma ilamında, suça sürüklenen çocuğun sonucu
bilerek ve isteyerek eylemi gerçekleştirdiği ve doğrudan öldürme kastı ile
hareket ettiği belirtilerek kasten adam öldürme suçundan dolayı
cezalandırılması gerektiği ifade edilmiş ise de; dosyadaki delillere göre suça
sürüklenenin kastının öldürmeye yönelik olmadığı değerlendirilmiştir. Şöyle ki;
bir hareketin kastı aşan etkili eylem sonucu adam öldürme suçuna mı, yoksa
kasten adam öldürme suçuna mı uyduğunun belirlenebilmesinde ayırıcı ölçüt
manevi unsurun farklılığına dayanır. Kastı aşan etkili eylem sonucu adam
öldürmede, sadece daha hafif netice (darp ve yaralama) istenilmiş olup daha
ağır netice (ölüm) istenilmiş ve öngörülmüş değildir. Fakat ölüm olayı yine de
failin hareketinden doğrudan doğruya doğmuş bulunmaktadır. Fail, daha ağır
neticenin gerçekleşmesini istemiş olduğu takdirdedir ki, kasten adam öldürme
suçunun oluştuğu kabul edilir. Ancak, kast her zaman belirli olmayabilir.
Bilinç ve iradenin mümkün veya muhtemel fakat, hangilerinin gerçekleşeceğinin
şüpheli sonuçları kapsadığı hallerde ‘kast’ belirli değildir. Failin maksadını gerçekleştirmeye
yönelik kasta, belirli (muayyen), maksadın dışında kalan ve fakat failce
öngörülen diğer neticelerin gerçekleşmesine yönelen kasta ise belirli olmayan
(gayrı muayyen) kast denir. Belirli olmayan kastta ‘netice kastı belirler’
(dolus indeterminatus determinatur abeventu) ilkesi uygulanır. Bu gibi
hallerde, maksadın dışında kalan zorunlu veya mümkün ya da muhtemel netice,
gerçekleştiği takdirde istenmiş olacaktır. Konu basit bir örnekle
açıklanabilir. Kalabalığın içine bir bomba atan kişi belirli olmayan kast ile
bir kişiye zarar vermek isteyen, fakat istediği sonucu bilincinde ayırmayan
(örneğin, mağdurun başına indirilen kalın bir sopa gibi) kişi, birinin ölümü
halinde, belirli kasttan sorumludur. Böyle hallerde sonucun kastı aştığından (TCY.nın
452. maddesinde öngörülen hal) sözedilemez. Öte yandan, esasen failin iç
dünyasını ilgilendiren kastının niteliğinin belirlenebilmesi için dış dünyaya
yansıyan davranışlarından hareketle sonuç çıkarmak olanaklıdır. Başka deyişle,
failin olay öncesi, sırası ve sonrasındaki davranışları kastının
belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır. Bu durumda;
a ) Fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir
husumet bulunup bulunmadığı,
b ) Failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c ) Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti,
d ) Darbelerin vurulduğu bölgelerin hayati bakımdan önemi,
e ) Failin davranışlarına kendiliğinden mi, engel bir nedenin etkisiyle mi son
verdiği,
f ) Failin suç aletini kullanış biçimi,
g ) Olay sonrasında failin ölene (veya mağdura) yönelik davranışları
gözetilmeli, tüm bu kıstaslar birlikte değerlendirilerek kastı ortaya
çıkarılmalıdır.
Öte yandan elverişlilik, hareketin kanunun suç saydığı neticeyi meydana
getirebilme gücüdür. Elverişli hareket; eyleme uygun vasıtalar seçilerek
belirlenen sonuca bilinçle yönelmektir. Hareket, somut olayda gayesine göre
değerlendirileceğinden soyut olarak elverişli görülen bir hareket ve mevcut
bütün diğer şartlar gözönünde tutulmak suretiyle belirlenmelidir. Somut olayda
da sanığın kastının belirlenebilmesi için tüm kanıtların birlikte ele alınıp
değerlendirilmesi gerekir. Suça sürüklenenle ölenin daha evvel birbirlerini
tanımadıkları, aralarında hiçbir husumet bulunmadığı, olayın aniden geliştiği,
suça sürüklenenin, fişek atmak suretiyle zarar verebileceğini öngördüğü gaz
tabancasının içinde olay anında fişek bulunmadığını bildiği, bu nedenle
birisini öldürecek güce sahip olup olmadığını objektif biçimde
değerlendiremediği, savunmasının aksine maktülü öldürmek saiki ve bilinciyle
hareket ettiğinin, bu meyanda kullandığı aletin öldürebilecek durumdu
bulunduğunu bildiğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde anlaşılamadığı,
şüpheli durumdan sanığın yararlanacağının evrensel bir hukuk kaidesi olduğu, bu
nedenle suça sürüklenenin maktülü sadece yaralamak istediğinin, ancak
kullandığı gaz tabancasının yarattığı basıncın etkisiyle maktülde meydana gelen
yaralanmaların ölümüne neden olduğunun, suça sürüklenenin bu sonucu isteyip
öngörmediğinin toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına ve ceza yargılamasının
amacına uygun düşeceğinin kabulünün gerektiği,
Suça sürüklenen müdafii esasa ilişkin savunmasında, suça sürüklenenin eyleminin
yaralama suçunu oluşturmayıp, taksirle ölüme sebebiyet vermek suçunu
oluşturacağını, dolayısıyla suça sürüklenen hakkında TCK.nın 87/4. maddesindeki
suçun unsurlarının oluşmadığını ileri sürmüşse de, suça sürüklenenin çıkan
kavga ve tartışma sırasında üzerinde taşıdığı ve mekanizmasında değişiklik
yapılması nedeniyle yaralayıcı nitelikte, fişek atabilir hale getirilen tabancayla,
bitişik mesafeden maktulün başına ateş etme şeklindeki eyleminde suça
sürüklenenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak taksirle hareket
ettiğinin kabulünün mümkün olmadığı, suça sürüklenenin bilerek ve isteyerek ve
maktulün yaralanacağını öngörerek ateş etmesi nedeniyle, eylemi kasten
işlediğinin kabulünde yasal zorunluluk olduğu anlaşıldığından, suça
sürüklenenin ve müdafisinin savunma ve taleplerine itibar olunmamış ve suça
sürüklenenin eyleminde TCK.nın 87/4. maddesindeki suçun tüm yasal unsurlarının
oluştuğu anlaşıldığından, suça sürüklenenin cezalandırılmasına karar
verilmiştir...” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi
üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının bozma istekli 08.02.2012 gün ve 378532
sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza
Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara
bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan cezalandırılmasına
karar verilen olayda Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suçun
nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre,
Olay yeri inceleme raporunda; ateşli silahla adam yaralama olayının meydana
gelmiş olduğu bilgisi üzerine saat 23.15 de suç mahalline gidildiği, E. D..’in
yaralı halde hastaneye kaldırılmış olduğu bilgisinin alındığı, olayın iki
sokağın kesiştiği yerde bulunan, yağmakta olan yağmurdan dolayı ıslanmış ve
çamurlu olan boş arsa üzerine meydana gelmiş olduğu, suç yerinde bir adet
ibaresiz kurusıkı kovan dışında başkaca bir bulguya rastlanmadığının
belirtildiği,
21.09.2009 günü saat 01.00 de düzenlenen olay ve yakalama tutanağına göre;
ifadelerine başvurulmak üzere merkeze getirilen S. E.., Y. P.. ve O.E..’in
aktardığı bilgilerden sonra B. A.., H. O.. ve olayda ateş ettiği söylenen
D.D..’un da aynı gece sokakta yürürken yakalandığı, D..’in üzerinden Blow
Magnum Mod 2000 yazılı 6-90326 seri numaralı namlu ucu açık kurusıkı tabanca ve
tabancaya ait bir adet şarjörün ele geçtiği,
Aynı gün düzenlenen teşhis ve yüzleştirme tutanağına göre, tanıklar O.., S.. ve
Y..’un elinde silah olan ve E..’i vuran kişinin teşhis odasında 1. sırada yer
alan D. D.. olduğunu bildirdikleri,
Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesinin beyin cerrahi ve anestezi
uzmanları tarafından düzenlenen ameliyat ve anestezi notuna göre, bir kısım
tıbbi belirlemeler yapıldıktan sonra, parankim içinde kurşuna rastlanmadığı,
işleme son verildikten sonra hastanın entübe halde yoğun bakım ünitesine
alındığı,
Kocaeli C.Başsavcılığınca düzenlenen 25.09.2009 tarihli ölü muayene ve otopsi
tutanağında; maktûlün şakak kısmında muhtemelen giriş deliği olabilecek yanıklı
koyu renk bölge olduğu, ameliyat doktorundan alınan bilgiden sonra otopsi
sırasında baş açıldıktan sonra beyin dokusunun tamamen çıkarıldığı,
uzunlamasına birbirine yakın kesitlerle kafa boşluğunda beyin dokusunun içinde
mermi çekirdeği ya da bilye şeklinde yabancı cisim arandığı fakat bulunamadığı,
kafa boşluğu tekrar incelenerek beyin dokusunun ince kesitlerle kesilerek
incelendiği, beyin dokusu içinde de kemik parçalarının bulunduğu ancak mermi
çekirdeğine ya da bilye şeklinde havalı tabancalardan atılan yabancı maddeye rastlanmadığı,
sonuç olarak maktûlün muhtemelen içinde bilye şeklinde yabancı cisim olmayan
havalı tabancanın bitişik şekilde ateş edilmesi sonucu kafatası delinmesi ve
meydana gelen beyin kanaması sonucu öldüğü, atışın soldan sağa aşağıdan hafif
yukarı seyirli olarak gerçekleştiği, kafa boşluğunda yabancı cisim mermi
çekirdeği belirlenemediğinden muhtemelen havalı tabanca mermisinin içinde bilye
şeklinde kurşun mevcut olmadığı, atışın bitişik atış şeklinde yapıldığının
belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 14.07.2010 tarih ve 2389 nolu raporunda;
otopside beyin dokusu içerisinde herhangi bir metalik cisim tespit edilmediği, kurusıkı
tabancalar ile bitişik atış mesafesinden yapılan atışlarda gaz basıncının
etkisi ile ölüm meydana getirecek ağırlıkta yaralanmalar meydana gelebileceği
bilinmekle, kişinin ölümünün yapılan atış sonucu ortaya çıkan gaz basıncının
etkisi ile oluşan kafatası kırığı, beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti
sonucu meydana geldiğinin mütaala olunduğu,
Soruşturma aşamasında düzenlenen 21.09.2009 tarihli inceleme tutanağına göre,
Blow Magnum Mod-2000 yazılı olan 9 mm çaplı tabancanın kurusıkı tabancalardan
olduğu, namlusunda yiv set olmadığı, namlu ön kısmında merminin çıkış kısmının
T şeklinde kapalı olmayıp açık olduğu, kurusıkı tabancalarda normalde namlunun
uç kısmının T şeklinde kapalı olması gerektiği, namluda yiv set olmadığı için
6136 sayılı Yasa kapsamına giren tabanca mermisini atmayacağı, olay
yerinde bir adet boş kovan elde edildiği için içinde ayrıca bilya olup olmadığının
bilinemeyeceği,
Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı Dairesi Başkanlığınca
düzenlenen 28.09.2009 tarihli raporda; suçta kullanılan silahın Woltran marka
Blow Magnum 2000 model yarı otomatik tabanca olup, ateşleme sisteminde
görev alan mekanik aksamının sağlam olduğu, ses ve gaz fişeği atmak için
üretildiği namlu içerisindeki ateşli silah fişeklerinin istimalini engelleyen
parçasının olmaması nedeniyle ses ve gaz fişeklerinin yanında aynı ölçülere
haiz el yapımı çekirdekleri (metal bilyeli fişekleri) atabileceği, bu haliyle
silahın 6136 sayılı Yasa kapsamında sayılan yasak nitelikteki ateşli
silahlardan olduğu, ancak vahamet arzetmediği, bir adet ses fişeği kovanının
ise 9 mm çaplı ses ve gaz fişeği patlatır tabanca ile atılmak üzere imal
edilmiş fişeklere ait olduğu, kapsül üzerinde teşhis ve tespite elverişli
karakteristik izler ihtiva etmeyen ateşleme iğnesi darbe izinin bulunduğu,
mukayeseli bir inceleme yapılamadığı tespitine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Balistik Şubesinden düzenlenen 28.05.2010 tarihli raporda da;
suça konu tabancanın ses ya da gaz fişeği atmakla birlikte namlu içinde bulunan
ve mermi çekirdeği geçişini engelleyen gaz ayırım parçası alınarak, içine saçma
tanesi veya özel şekil ve nitelikteki benzer maddelerin konulması suretiyle
yapılan özel nitelikli fişekleri de atar duruma getirilmiş olduğunun
belirtildiği,
Soruşturma aşamasında düzenlenen diğer adli raporlara göre, Bahattin'de sağ
ayakta ödem, Y..'ta da sağ göz altında 2 cm. sıyrık ile ödem olduğunun tespit
edildiği, S.., O.., H..ve D..’de ise darp cebir izine rastlanmadığı,
Tanık O.E..’in aşamalarda benzer olacak şekilde; “... arkadaşlarım Y.., S..ve
E.. ile birlikte Dilovası çarşı merkezinde bulunan bakkaldan sigara aldıktan
sonra evimize doğru giderken, yol kenarında 5-10 kişilik bir grubun oturduğunu
gördük, yanlarında geçerken bize laf attılar, küfür ettiler, biz hiçbir şey
söylemeden yolumuza devam ettik, fakat arkadan adını H.. olarak bildiğim kişi
abime gelerek tekme attı, abime tekme atılması üzerine kavga başladı, orada
bulunan kalabalık grup da bizim yanımıza geldi ve karşı grupla bizim aramızda
kavga çıktı, ölen arkadaşım E.. sanığın bir arkadaşının kendisine küfür etmesi
üzerine onun yakasından tutmuştu, bu sırada sanığın elinde silah gördüm, sanık,
E..’e küfür ederek sol şakağına elinde bulunan silahı dayayarak ateş etti,
kendisi bilerek ateş etti, çünkü ben silahı E..'in şakağına dayadığını ve ateş
ettiğini gördüm...hatta ateş etmeden önce de küfür etti, E.. bu şekilde silah
patladıktan sonra yere düştü, E..'in yere düşmesinden sonra da yine o gruptan
bulananlardan bir kaç kişi tekmeyle vurmaya da devam ettiler... Ben arkadaşımın
yere düştüğünü görünce kendisini kaldırmak istedim, ancak elime kan geldiğini
görünce ambulansı aradık ve hastaneye gönderdik, E..'in yüzü şişmişti ve
yüzünün sol tarafı delinmişti...” ,
Tanık Y. P..’ın aşamalarda benzer olacak şekilde; “Olay tarihinde ben
arkadaşlarım O.., S.., E..ve küçük yeğenim C.. olduğu halde Dilovası
Belediyesinin karşısında bulunan bakkaldan sigara aldık ve evimize gitmek üzere
yürüdüğümüz sırada bizim gidiş yönümüze göre yolun solunda ve karşı kaldırımda
bir grup olduğunu gördüm, sanık da o taraftaydı... Biz oradan geçerken, bize
‘hiişt bakın’ diye seslendiler, biz bakmadık, yolumuza devam ettik, bize
‘buraya gelin’ dediler, ayrıca küfür de ettiler, biz yine de yolumuza devam
ettik... Arkadaşlarım ve benim gruptan herhangi bir kişiyle de husumeti yoktu,
biz bu şekilde yolumuza devam ederken H...arkamızdan gelerek, S..’a tekme attı,
ben arkamı dönüp müdahale edinceye kadar yine gruptan birisi bana yumrukla
vurdu, E.. isimli arkadaşım da bizi ayırmaya çalışıyordu, kimseye vurduğunu ve
küfür ettiğini görmedim, E.. bizi bu şekilde ayırmaya çalışırken sanık D..'in
belinden tabanca çıkartıp E..'in başına doğru dayadığını gördüm,
D..belinden tabancayı çıkarır çıkarmaz direk olarak E..'in başına dayadı ve
ateş etti, hatta ateş etmeden önce E..'in kolunu da tuttu o şekilde ateş etti,
E.. yere düştü, buna rağmen yine gruptan birkaç kişi kendisine tekmeyle vurdular,
sonra da oradan kaçtılar, ben E..'e baktığımda sol gözünün şişmiş olduğunu ve
kulağında da kan geldiğini gördüm... Ben olayı net olarak gördüm, olay saati
akşam 22.30 sıralarında olmasına rağmen bulunduğumuz yerde oto yıkama olduğu
için etraf aydınlıktı”,
Tanık S. E..’in aşamalarda benzer olacak şekilde; “...oto yıkamacısının
bulunduğu yerden geçerken huzurda bulunan sanığın da içinde bulunduğu 10-15
kişilik bir grup bize 'hıışt bize bakar mısınız' diye söz attılar, ben
arkadaşlarıma ‘hızlı gidelim, uzaklaşalım’ dedim ancak gruptan bize 'orospu
çocuğu' şeklinde küfür edildi, sonra yanımıza geldiler... Ben iki kişinin E..'i
tuttuğunu ve bir tanesinin de ona 'ananı sinkaf ederim' diye küfür ettiğini
duydum, küfür üzerine E.. sinirlenip, kolundan tutan kişileri itelemeye
başladı, bu sırada sanığın silah çektiğini ve E..'in başına 5-6 cm. mesafede
bir el ateş ettiğini gördüm, ateş üzerine E.. yere düştü etraf kan olmuştu, ben
hemen ambulansı aradım, ambulans gelmeyince kendisini durdurduğumuz bir araçla
hastaneye götürdük... Sanığın içinde bulunduğu grupta hiç kimseyi tanımam ve
hiç kimseyle husumetim yok, arkadaşlarımında husumeti olduğunu bilmiyorum,
neden bize laf atıp küfür ettiler bilmiyorum”,
Tanık H. O..’un soruşturma aşamasında kavga sırasında D..'in belinden silah
çıkardığını ve ateş ettiğini gördüğünü belirtirken, mahkemede “olay günü ben
B..ve D.. bayram ziyaretine gitmiştik, dönüşte karşımızda gelen ve hiçbirini
tanımadığım dört kişi ile karşılaştık, bu dört kişilik gruptan bir kişi bize
hitaben 'ibnelere bak' diye laf sokuşturdu, ben biraz uzaklaşmıştım, D.. ile
B.. bu dört şahısla tartışmaya başladılar, sonra kavga çıktı, ben de kavgaya
katıldım, maktülün dışındaki birisiyle kavga ettiğim sırada, maktülle de D..'in
kavga ettiğini gördüm, bu sırada patlama sesi duydum, bu sırada maktül yere
düştü, sonra korkup olay yerinden kaçtık”,
Tanık B. A..’ın soruşturma aşamasında; “...D. D.. daha önce görmediğimiz bir
tabancayı çıkarıp E. D.. isimli çocuğun ayakta birbirine yapışır vaziyette
geldiklerinde 1 el kafasına ateş etti...” derken, mahkemede; “...ben grubun
yanına varınca E.. D..bana tekme savurdu, sonra da yanımıza gelen D. D..'a
vurdu, bu sırada D..in silahı yere düştü, almaya çalışırken silah patladı,
sonra da maktül yere düştü, daha sonra da olay yerinden yürüyerek ayrıldık. Ben
silahın yere düştüğünü gördüm, ancak D..'in maktüle ateş ettiğini görmedim,
olayın başlangıcında karşı gruptan birisi bize ana bacı düz giderek
küfretti...” şeklinde açıklamada bulundukları,
Sanığın soruşturma aşamasında; “Olay günü yanımda arkadaşlarım B. A.. ve H.
O..ile birlikte Dilovasında gezerken önceden tanıdığım yaralanan E. D.. ve
tanımadığım üç arkadaşı bize doğru geliyorlardı... İki grup arasında kavga
çıktı. Ben kavgayı ayırt etmek için hemen geri döndüm... Belimde bulunan ve
içerisinde bir adet mermisi olan kurusıkı tabanca ayırma esnasında
belimden düşmek üzereyken ben tabancayı tutup belimden çıkardım. Kurusıkı
tabancanın horozu arızalı olup kapanmıyordu. Daha doğrusu merminin üzerine tam
vurmuyordu. Ben belimden tabancayı çıkarıp kabzasından tuttuğumda arkamdan
gelen itekleme nedeniyle elim tetiğe varmış olacak ki arkadaşlarımla boğuşma
nedeniyle yere düşen E.D..in kafasına benim elim tetiğe varmış olması nedeniyle
patlayan tabanca mermisi isabet etmiş... Arkadaşlarımla birlikte çarşıya
gittim. Tabanca yine bendeydi. Polis memurları gelip beni tabancayla birlikte
yakaladılar” derken mahkemede; “...Ben maktülü öldürmek kastıyla hareket
etmedim, amacım kavgayı ayırmaktı, elimde bulunan silah kaza ile patladı, silahı
ben H.. isimli arkadaşımdan almıştım, silah H..'a aittir, kendisi lavaboya
gittiğinde silahı bana vermişti, silah bu nedenle bende duruyordu, ben silahı
sonradan arkadaşıma vermeyi unuttum, normalde silah taşımam... Maktül ve
arkadaşlarını önceden tanımıyorum, aramızda önceden herhangi bir husumet
yoktur, olay tamamen kaza sonucu olmuştur...” şeklinde savunma yaptığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından; kast,
olası kast, ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç kavramlarının incelenerek
karşılaştırılması gerekmektedir.
765 sayılı TCY’nda tanımlanmamış bulunmasına karşın, 5237 sayılı TCY'nın 21.
maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde kast; “suçun kanuni tanımındaki
unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış, aynı
Yasa maddesinin 2. fıkrasında ise; “kişinin, suçun kanuni tanımındaki
unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde
olası kast vardır” denilmek suretiyle de “olası kast” tanımına yer verilmiştir.
Doğrudan kast, failin hareketinin yasal tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve
istemesini gerektirir. Ancak, failin hareketiyle hedeflediği doğrudan
sonuçların yanısıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan
sonuçları da, açık bir isteme olmasa dahi doğrudan kast kapsamında
değerlendirilmelidir.
Öğreti ve uygulamada “dolaylı kast” “belirli olmayan kast” “gayrimuayyen kast”
“olursa olsun kastı” olarak da adlandırılan olası kast, 5237 sayılı TCY'nın 21.
maddesinin 2. fıkrasında; “öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde
tanımlanmıştır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki ayırıcı ölçütteki en belirgin unsurlar,
doğrudan kasttaki bilme ve isteme unsurlarıdır. Fail hareketinin yasal tipi
gerçekleştireceğini biliyorsa ve bunu da istiyorsa doğrudan kasıtla hareket
ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan
neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan
sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir.
Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat
tecrübelerimize göre diğer bazı sonuçları da doğurması muhakkak ise, failin bu
sonuçlar açısından da, doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı, doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt ise; suçun yasal tanımındaki
unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır. Fail, böyle
bir durumda, bu ihtimalin gerçekleşmesini kabullenerek, olursa olsun düşüncesi
ile ve ona katlanmayı da göze alarak hareket etmekte ve muhtemel neticenin
gerçekleşmemesi için de önlem almamaktadır.
Öte yandan, 5237 sayılı TCY’nın “Kasten Öldürme” başlığı altında düzenlenen 81.
maddesi; “(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır”,
“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin 4. fıkrası;
“4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin
birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü
fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur”,
Şeklinde hükümler içermektedir.
Konuya ilişkin TCY'nın 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada,
kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer
verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde,
failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda
yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da
geçerlidir” açıklamasına yer verilmiştir.
765 sayılı TCY’nda objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer
verilmiş iken, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda
objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “yasada tanımlanmış bir
haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu
hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka
anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır. (Prof.Dr. İzzet Özgenç,
Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s.166 vd.). 765 sayılı TCY’ndaki
objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCY’nda haksızlığın bir
gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle
ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237
sayılı TCY’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi
unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle
ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCY’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi “(1)
Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna
sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu
netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna
göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka
bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice
bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir.
Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif
sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik
bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli
olmayacaktır.
Öğretide de, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış
suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi
sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha
ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla
bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun
ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi
sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması
için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice
ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği
aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel
istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte
neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. (Prof. Dr. Nur Centel, Doç. Dr.
Hamide Zafer, Yrd. Doç. Dr. Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, s.
415 vd.; Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk, Doç. Dr. Ahmet Gökcen, Doç. Dr. A.Caner
Yenidünya, TCK Şerhi, c.I, s.495 vd.)
5237 sayılı TCY’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle
ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer
bulduğu maddelerin başında gelen TCY’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre,
gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCY’nın 86. maddesinin 1. veya 3.
fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en
azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen cezaların
verileceği öngörülmektedir.
Bu duruma göre kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCY'nın 87/4.
maddesinin uygulanması için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCY’nın 86. maddesinin birinci veya üçüncü fıkrasında düzenlenen
şekilde yaralanmış olması,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir
kusurunun bulunması,
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun
yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun
yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise kasten adam
öldürmeden; mağdurun ölebileceğini öngörmesine karşın olursa olsun diyerek bu
sonucu göze almış ve kabullenmiş ise, bu durumda da neticesi sebebiyle
ağırlaşan suçtan değil, olası kastla adam öldürmeden sorumlu
tutulacaktır.
Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun
düzenlendiği 86. maddenin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O
halde, mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır
şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını
bulan basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen
yaralamalarda, 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.
Üçüncü koşul olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü
arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde
bir kusurunun bulunması gerekir. Yukarıdaki açıklamalarda da yer verildiği
üzere, 5237 sayılı TCY’nın 23 ve 87/4. maddesiyle 765 sayılı TCK’nın 452.
maddesinde yer alan ve sorumluluk için illiyet bağını yeterli sayıp,
kusurluluğu ikinci plana atan objektif sorumluluk sisteminden vazgeçilmiş ve
kusur sistemine geçilmiştir. Bunun sonucu olarak da failin, meydana gelen
sonuçtan taksir derecesinde de olsa bir kusuru bulunmamakta ise, bu durumda sorumluluğundan
söz edilemeyecek, yalnızca bilerek ve isteyerek gerçekleştirdiği yaralama
suçundan sorumlu olacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCY’nın “Kasten öldürme” başlığı altında 81.
maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4.
fıkrasına düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru
yaralama kastıdır. O halde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu
ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur
farklılığı olacaktır. Dolayısıyla suçun vasıflandırılma¬sından önce çözülmesi
gereken konu, failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik
olduğuna ilişkindir.
TCY’nın 21/1. maddesine göre, suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve
istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış
dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle failin olay
öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak
belirlenmelidir.
Ceza Genel Kurulu’nun 31.03.2009 gün ve 248-82; 08.07.2008 gün ve 88-184 ile
30.09.2003 gün ve 226-229 sayılı kararları ile de; suç nedeni, kullanılan
aletin cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti,
failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet, hedef seçme
olanağının bulunup bulunmadığı, mağdurdaki yaraların yerleri ve nitelikleri,
failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği
gibi ölçütler esas alınmak suretiyle kastın saptanması gerektiği belirtilmiş
olup, kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken
ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Olay günü sanık D..ile arkadaşları B.., H.., E..ve E..’in, maktûl E.. ile
arkadaşları S.., O.. ve Y.. ile Dilovası Orhangazi Mahallesinde Uyanık Oto
Yıkama isimli işyerinin önünde gece saat 22.30 sıralarında karşılaştıkları,
nedeni anlaşılamayan bir şekilde yolun sağ ve sol tarafında bulunan iki grubun
birbirlerine kötü bakarak küfürlü konuştukları, küfürleşmeye ilişkin ilk
hareketlerin hangi grup ya da birey tarafından gerçekleştirildiği belli olmayıp
anlatımlarına başvurulan tanıkların diğer taraftan küfür edilmesi nedeniyle
olayın başladığını belirttikleri, tekmeleme ve itme şeklinde gerçekleşen kavga
sırasında maktûl E..’in, kendisine küfür edilmesi üzerine küfreden kişinin
yakasından tuttuğu, bu sırada arkadaşının yakasından tutulduğunu gören sanığın
üzerinde taşıdığı kurusıkı tabanca olarak yapılmış ancak namlu içerisindeki
mermi çekirdeğinin geçişinin engellenmesi için yapılan parçasının alınması
nedeniyle fişek atabilme özelliğine sahip hale gelmiş ve bu haliyle 6136 sayılı
Yasa kapsamında kaldığı belirlenen tabancayla, E..'in sol şakak bölgesine
bitişik mesafeden bir el ateş etmesi üzerine E..’in yaralanıp yere düştüğü,
tanık O..’ın çevredekileri iterek E..’in yanına vardığında gözlerinin şişmiş ve
kulağından kan gelmiş olduğunu gördüğü, sanık ve yanındakilerin uzaklaşmasından
sonra maktûlün hastaneye kaldırıldığı, olay mahalline gelen ekiplerce bir adet
ibaresiz kurusıkı kovanın ele geçirildiği, maktûlün yanındaki
arkadaşlarının anlatımları ile ekiplerin bilgilendirilmesi üzerine de sanık ve
arkadaşlarının aynı gece sokakta yürürken yakalandıkları, ateş edenin
D..olduğunun teşhis edildiği, aynı gece ameliyata alınan maktûlün yoğun bakımda
iken olaydan 4 gün 7 saat 20 dakika sonra 25.09.2009 günü saat 5.50 de hayatını
kaybetiği, uyuşmazlık konusu maddi olayın başlama, gelişme ve sonuçlanma
biçiminin özetlenen tarzda olduğu, bu konuda yerel mahkeme ile Özel Daire
arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı, esasen dosyadaki bilgi ve belgeler
itibarıyla bu kabulün yerinde olduğu görülmektedir.
Somut olayda, mermi çekirdeği geçişini engelleyen gaz ayırım parçası alınarak
özel nitelikli fişek atar duruma getirilmiş, bu niteliği itibarıyla bitişik
atış mesafesinden yapılan atışlarda gaz basıncının etkisi ile öldürmeye
elverişli olduğu bilinen tabancayı maktulün sol şakağına dayayıp bir el ateş
etmek suretiyle kafatası kırığı, beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu
ölüme neden olma eyleminde sanığın; yaralama sonucunu istemesi halinde başka
vasıtalarla hareket etme ve farklı vücut bölgelerini hedef alma olanağı
bulunduğu halde, ölüm sonucunu bilerek ve isteyerek eylemini gerçekleştirdiği,
diğer bir anlatımla öldürme kastıyla hareket ettiği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, eylemin gerçekleştirilme şekline göre ölüm sonucu, öngörülen olası
sonuç olmayıp bilinen ve istenen mutlak sonuç olduğundan, sanığın öldürme kastı
ile hareket ettiği ve sabit olan eyleminin, kasten yaralama sonucu ölüme neden
olma ya da olası kasıtla öldürme suçunu oluşturmayıp kasten öldürme suç tipine
uyduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı yerinde olup, yerel mahkeme direnme
hükmünün suç niteliğinin yanılgılı belirlenmesi isabetsizliğinden bozulmasına
karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi V. D..; "Yeni suç teorisine
göre suçun manevi unsurunu, alt başlıkları ile birlikte belirtmek gerekirse,
doğrudan kast – olası kast – bilinçli taksir ve bilinçsiz taksir olmak üzere
dört ayrı başlık altında inceliyoruz. Konumuzla olan ilgisi nedeniyle; bu
başlıklardan doğrudan ve olası kastı kısaca açıklayacak olursak;
Kast : Suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek
gerçekleştirilmesidir (m. 21, f. 1).
Suçlar, kural olarak ancak kasten işlenebilir. Kast, doğrudan kast ve olası
kast olarak ikiye ayrılmaktadır.
Doğrudan kast, bir suçun kanuni tanımındaki unsurların somut olayda
gerçekleşmekte olduğunun muhakkak addedildiği hallerde söz konusudur.
Olası (muhtemel, gayrimuayyen) kast, bir suçun kanuni tanımındaki unsurların
somut olayda gerçekleşmekte olduğunun muhtemel addedildiği hallerde söz
konusudur (m. 21, f. 2).
Fail, örneğin neticenin gerçekleşmesini muhtemel addetmekle birlikte, bunun
gerçekleşmemesi için özel bir çaba göstermemektedir. Fail, örneğin neticenin
gerçekleşmesine katlanmaktadır, bir nev’i neticeyi göze almaktadır. (Prof. Dr.
İ. Özgenç – TCK Gazi Şerhi)
Bu sebeple kastın bu türüne ‘Olursa olsun, ölürse ölsün kastı’ da
denilmektedir.
Olası kast, sadece netice açısından değil, suçun diğer unsurları bakımından da
söz konusu olabilir. Bir suç, kural olarak, hem doğrudan kastla hem de olası
kastla işlenebilir.
Ancak;
Bir suçun kanuni tanımında, maddi unsurlardan bir kısmı ile ilgili olarak,
‘bilerek’, ‘bildiği halde’, ‘bilmesine rağmen’ gibi ifadelere yer verilmişse;
bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. (Örneğin; T.C.K. m. 267’de
düzenlenen iftira suçu yalnızca doğrudan kastla işlenebilir) 5237 sayılı
T.C.K.’ndaki bazı suç tanımlarında da, ‘hukuka aykırı olarak’, ‘hukuka aykırı
başka bir davranışla’, ‘hukuka aykırı diğer davranışlarla’, ‘hukuka aykırı
yolla’, ‘hukuka aykırı yollarla’ gibi ifadelere yer verilmiştir. Bu suçlarda da
failin, işlediği fiilin hukuka aykırı olduğunu bilmesi, yani işlediği fiilin
hukuka aykırı olduğu hususunda ancak doğrudan kastla hareket etmesi
gerekmektedir. (Örneğin; TCK m. 257’de düzenlenen icrai ya da ihmali davranışla
görevi kötüye kullanma suçları yalnızca doğrudan kastla işlenebilir)
Öte yandan Yargıtay'ımızın istikrar bulmuş içtihatları uyarınca (Örneğin;
YCGK’nın 27.12.2005 günlü, 2005/1-131 esas ve 2005/167 sayılı kararında
belirtildiği üzere); ‘failin iç dünyasını ilgilendiren kastın niteliğinin yâni,
failin öldürme mi yoksa yaralama kastıyla mı hareket ettiğinin belirlenebilmesi
için dış dünyaya yansıyan davranışlardan hareketle sonuç çıkarmak olanaklıdır.
Başka deyişle, failin olay öncesi, sırası ve sonrasındaki davranışları kastının
belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır.
Bu durumda;
a) Fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı, ciddi bir husumet bulunup
bulunmadığı,
b) Failin olayda kullandığı aracın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Ölendeki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgelerin hayati bakımdan önemi,
e) Failin davranışlarına kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenin etkisiyle mi
son verdiği,
f) Failin suç aletini kullanış biçimi,
g) Olay öncesi, esnası ve sonrasında failin ölene (veya mağdura) yönelik
davranışları ve sarf ettiği sözler,
Tüm bu ölçütler birlikte değerlendirilerek sanığın saklıda kalan ‘derunî’
nitelikteki kastı ortaya çıkarılmalıdır. Somut olayda öldürme kastının
varlığını kabul için bu kriterlerin tümünün varlığı zorunlu değildir.’
Son olarak 5237 sayılı TCK'nun 23. maddesi ve gerekçesinin de irdelenmesi
gerekir.
Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna
sebebiyet vermesi hâlinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu
netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir. ( m.23)
Kişi suç teşkil eden bir fiili işlerken, kastettiği neticeden daha ağır veya
başka bir netice gerçekleşmiş olabilir. Bu gibi durumlarda netice sebebiyle
ağırlaşmış suç söz konusudur. Örneğin, basit yaralamada bulunulmak istenirken,
kişi görme, işitme yeteneğini yitirmiş olabilir. Yaralama fiili
gerçekleştirilirken, genellikle bunun sonucunda ağır bir neticenin meydana
gelebileceği düşünülür. Örneğin gözün, kulağın üzerine sert bir biçimde vuran
kişi, bu yumruk neticesinde mağdurun görme veya işitme yeteneğini
yitirebileceği olasılığını göz önünde bulundurur. Ağır neticenin ortaya
çıkacağının bu şekilde öngörüldüğü durumlarda, meydana gelen ağır netice
açısından fail olası kastla hareket etmektedir...(m. 23'ün gerekçesinden)
‘Meydana gelen başka ve ağır netice bakımından fail çoğu zaman olası kastla
hareket eder. Bu gibi durumlarda failin olası kastla gerçekleştirdiği ağır
neticeden dolayı sorumlu tutulması gerekir.’ (Prof. Dr. İ. Özgenç – TCK Gazi
Şerhi)
Bu açıklamalardan sonra somut olaya geçecek olursak;
Suça sürüklenen çocuk (SSÇ) D'nin, yanında arkadaşları B, E ve E.. olduğu halde
sokakta yaya olarak gezdikleri esnada saat 22.30 sıralarında maktul ve
arkadaşları ile karşılaştıkları, karşılıklı laf atmaları sonucu çıkan tartışma
ve kavga sırasında üzerinde taşıdığı, mermi çekirdeğinin geçişini engelleyen
parçanın çıkartılması sonucu 6136 SK kapsamında taşınması ve bulundurulması
ruhsata tabi hâle dönüşen ses ve gaz tabancasını, ucunda bilye veya mermi
çekirdeği olmayan bir adet gaz fişeğiyle dolu vaziyette iken, maktülün şakağına
dayadığı ve ateş ettiği, maktülün gaz basıncının etkisiyle oluşan kafatası
kemiği kırığı, beyin ve doku harabiyeti ile beyin kanamasından öldüğünde kuşku
bulunmamaktadır.
Söz konusu tabanca ile şakağa yapılan bitişik atışta, barut gazı ve
basıncın etkisiyle maktülün baş bölgesinde (basit bir tıbbi müdahaleyle
giderilemeyecek) yaygın bir şekilde yanık ve doku zedelenmesi vb.'nin oluşacağı
kuşkusuzdur. Zaten meydana gelen neticede kafatası kemiği kırığıdır.
SSÇ ve arkadaşları ile maktül ve arkadaşları arasında önceden öldürmeyi
gerektiren herhangi bir husumet yok ise de;
Kulanılan vasıta (kuru-sıkı diye tabir edilen ancak; namlusu da değiştirilerek
gerektiğinde bilye veya mermi çekirdeği atabilecek hale dönüştürülmüş ses ve
gaz fişeği istimal eden tabanca...), ateş edilen mesafe (bitişik atış...) ve
ateş edilen yer (maktülün şakak kemiği ve en hayati organ olan beynin bulunduğu
baş bölgesi ...) başta olmak üzere, kastın niteliğini belirleyebilmek için
başvurulan ve yukarıda açıklanan kriterler açısından somut olayı
değerlendirdiğimizde, SSÇ'nin doğrudan öldürme kastıyla hareket ettiğini kabul
etmek doğru değildir. SSÇ'nin, bu şekilde ateş ettiğinde ölüm neticesinin meydana
geleceğini öngörmüş olduğunu ve objektif ölçülere göre muhakkak addedilemeyecek
ölüm neticesini göze alarak fiili ika ettiği için de, olası kastının
bulunduğunu kabul etmek daha doğrudur.
Neden doğrudan öldürme kastının bulunmadığına gelince;
Suçta kullanılan vasıta, kasten insan öldürme suçu açısından mutad bir vasıta
değildir. SSÇ; aynı tabancayı maktülün şakağına dayamak yerine, örneğin bir
metreden atış yapsaydı; bırakınız öldürme kastının varlığını, yaralama
kastından bile söz edilemez, yalnızca silahla tehdit fiilinin varlığını
düşünmemiz gerekirdi. Onun için bize göre; ölüm neticesi muhakkak değil,
muhtemel olarak kabul edilmelidir.
Somut olayda silahla yaralama ve tehdit (doğrudan) kastıyla hareket eden SSÇ,
ölüm neticesini de öngörmüş ancak göze almıştır, adeta ‘olursa olsun, ölürse
ölsün’ demiş ve tetiği çekmiştir.
Olası kastla öldürme fiilinin aynı zamanda silahla tehdit suçu oluşturduğunda
tereddüt bulunmamak gerekir. Ancak;
SSÇ’nin, 5237 sayılı TCK'nın 44. maddesi de göz önüne alınarak, aynı Kanun'un
106(2)-a maddesine göre daha ağır cezayı gerektiren TCK'nın 81, 21(2), 31(3) ve
62. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerekir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma gerekçesinden farklı gerekçelerle; ilk derece
mahkemesinin direnme hükmü bozulmalıdır” düşüncesiyle;
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; benzer düşüncelerle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi ise, “eylemin kasten
yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturması nedeniyle yerel mahkeme
hükmünün onanması gerektiği” görüşüyle,
Karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.09.2011 gün ve 327-351 sayılı direnme
hükmünün suç niteliğinin yanılgılı belirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE,
03.07.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
KANAATİMİZ
Her ne kadar uzak mesafelerde yaralayıcı
etkisi bulunmasa bile bitişik artışta kafatası kemiğini kıracak şiddette basınç
oluşturan kurusıkı diye tabir edilen ses ve gaz fişeği atabilen silahlar adam
öldürmeye son derece elverişlidir. Olayın oluş şekline göre kafatası ve kalp
üzerine yapılan bitişik atışlarda suçun failin öldürme kastına sahip olduğundan
pek tabi bahsedebiliriz. Nitekim Yargıtay da verdiği en son Genel Kurul
Kararında, bu görüştedir. Ayrıca ek olarak verdiğimiz “ Are blank cartridge guns really harmless?” ve “ Modifiye edilmemiş
kurusıkı silah ile meydana gelmiş intihar olgusu “ yazılarında da aynı durum
izah edilmiştir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Blank_(cartridge)
A blank is a type of cartridge for a firearm that
contains gunpowder but no bullet or shot. Blanks
use paper or plastic wadding to seal gunpowder into the cartridge. When fired,
the blank makes a flash and an explosive sound (report), the wadding is propelled
from the barrel of the gun, and the firearm's action cycles.