14 Mayıs 2014 Çarşamba

Geçit Hakkı ile ilgili E. 2009/1901 K. 2009/2659 sayılı Yargıtay Kararı Açıklaması ve Yorumu

T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/1901
K. 2009/2659
T. 4.3.2009
• GEÇİT HAKKI ( İrtifak Hakkı Olup Özünü Komşuluk Hukukundan Aldığı/Talebin Geçit Tesisinden En Az Zarar Görecek Olana Yöneltileceği - Komşuluk Hukuku İlkelerinin ve Fedakarlığın Denkleştirilmesi Prensibinin Dikkate Alınacağı )
• KOMŞULUK HUKUKU ( Geçit Hakkı Tesisinde Komşuluk Hukuku İlkelerinin ve Fedakarlığın Denkleştirilmesi Prensibinin Dikkate Alınacağı - Geçit Tesisi Talebinin Geçit Tesisinden En Az Zarar Görecek Olana Yöneltileceği )
• FEDAKARLIĞIN DENKLEŞTİRİLMESİ ( Geçit Hakkı/İrtifak Hakkı Olup Özünü Komşuluk Hukukundan Aldığı - Komşuluk Hukuku İlkelerinin ve Fedakarlığın Denkleştirilmesi Prensibinin Dikkate Alınacağı )
• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Geçit Hakkı Verilmesi Talebi - Fen Bilirkişisinin Tüm Seçenekleri Belirtmeyen Yetersiz Raporu ve Ziraatçi Bilirkişinin Denetim Olanağı Sağlamayan Görüşü İle Yetinilmemesi Gereği )
4721/m.747

ÖZET : Dava, geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir. Geçit hakkı tesisi isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Geçit hakkı, mülkiyet hakkını sınırlayan bir irtifak hakkı olup özünü komşuluk hukukundan almaktadır. Bu nedenle, geçit hakkı tesis edilirken komşuluk hukuku ilkeleri dikkate alınmalıdır. Fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi gözden kaçırılmamalıdır.
Fen bilirkişisinin tüm seçenekleri belirtmeyen yetersiz raporu ile ziraatçi bilirkişinin denetim olanağı sağlamayan görüşü ile yetinilmesi isabetsizdir.

DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 30.09.2004 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı kurulması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 28.07.2005 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma isteminin değer yönünden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı, adına kayıtlı 112 ada 34 parsel numaralı taşınmazın genel yol ile bağlantısının bulunmadığını belirterek geçit hakkı kurulması isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davacının geçit gereksiniminin samimi olmadığını, komşu parsellerin geçit için daha uygun olduğunu, tüm seçeneklerin değerlendirilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 112 ada 34 parsel yararına 112 ada 43 parselden geçit hakkı kurulmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davalı Atilla temyiz etmiştir.
1- Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve dosya kapsamına göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Dava, Türk Medeni Kanunu'nun 747. maddesine dayanılarak açılmış geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir. Ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi geçit davalarının nedenidir. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine "mutlak geçit ihtiyacı" veya "geçit yoksunluğu", ikincisine de "nispi geçit ihtiyacı" ya da "geçit yetersizliği" denilmektedir.
Türk Medeni Kanunu'nun 747/2 maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira, geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
Uygun güzergah saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazların kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Şayet başka türlü geçit tesisi olanaklı değil ise bunun gerekçesi kararda açıkça gösterilmelidir.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel taşınmazın niteliği gözetilerek uzman bilirkişiler aracılığı ile objektif kriterler esas alınarak belirlenmelidir. Saptanacak bedel de hükümden önce depo ettirilmelidir. Hemen belirtmek gerekir ki, bedelin saptanmasından sonra hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş veya bedel tespitinden sonra yörede taşınmazın değerini artıracak değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olmamak ve diğer tarafın hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak olası davranışlarını önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılmalıdır.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davacıya ait 34 parselin geçit gereksiniminin bulunduğu sabittir. Bu husus mahkemece de kabul edilmiş ve 34 parsel yararına geçit hakkı kurulmasına karar verilmiştir. Ancak, az yukarıda da söz edildiği üzere, geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmeli, ayrıca taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkate alınmalıdır.
Mahkemece, dosyaya sunulan bilirkişi raporuna göre 43 sayılı parselden geçit hakkı kurulmasına karar verilmiş ise de, fen bilirkişisinin tüm seçenekleri belirtmeyen yetersiz raporu ile ziraatçi bilirkişinin denetim olanağı sağlamayan görüşü ile yetinilerek ve yine dosya kapsamı ile sabit olduğu üzere davalı parseli ile aynı koşullara sahip olan ve bu parselden yüzölçümü olarak da fazla olan 42 sayılı parsel ile 43 sayılı parselin ortak sınırlarından geçit hakkı verilebileceğinin değerlendirilmemesi doğru olmamıştır.
Belirtilen nedenle mahkemece gerekirse mahallinde yeniden keşif yapılarak veya her iki bilirkişiden de denetime elverişli ek rapor alınarak 42 sayılı parsel veya 42 ile 43 sayılı parselin ortak sınırından geçit hakkı verilip verilemeyeceği değerlendirilmeli, oluşacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Belirtilen hususlar gözetilmeksizin yazılı şekilde eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazlarının yukarıda ( 1 ). bentte açıklanan nedenlerle reddine, ( 2 ). bentte yazılı nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 04.03.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


            Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin vermiş olduğu E. 2009/1901, K. 2009/2659 nolu emsal kararı Geçit Hakkı, Komşuluk Hukuku, Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi ve Bilirkişi Raporu üzerinedir.
           
            Söz konusu vakıada davacı vekili aracılığıyla 30.09.2004 günü adına kayıtlı 112 ada 34 parsel numaralı taşınmazının genel yol ile bağlantısının bulunmadığını belirterek geçit hakkı kurulması istemiyle 112 ada 43 parsel nolu taşınmazın maliki Atilla aleyhine dava açmıştır.
           
            Davalı her ne kadar davanın reddini istese de mahkeme davayı kabul etmiş 112 ada 34 parsel lehine 112 ada 43 parsel nolu taşınmaz üzerinde geçit hakkı kurulmasına karar vermiştir.
           
            Davalı ise kararı temyiz etmiş. Temyiz sebeplerinin bir kısmı reddedilirken diğer sebepler aşağıdaki hususlardan dolayı kabul edilerek "hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine" karar verilmiştir.
           

            Hükmü ve gerekçeyi açıklayacak olursak:
           
            Geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin karşılanırken fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
           
            Geçit hakkı ile alakalı uyuşmazlıkların çıkmasına sebep olarak ülkemizdeki arazi düzenlemelerinin yeterli olmaması gösterilmiştir. Ülkemizde ilk Tapu Teşkilatı 21 Mayıs 1847 tarihinde Defterhane-i Amire Kalemi adıyla kurulmuş ve Cumhuriyete kadar çeşitli isimler altında ve birçok bakanlığın gözetiminde görevini sürdürmüştür. Gerek arşivlerin düzenli tutulmaması, kaybolması; gerek köyden kente göçlerden kaynaklanan çarpık yapılaşma; ayrıca çok çocuklu olan ülkemiz aile tipinde mirasa konu olan taşınmazların birçok parçaya bölünmesi gibi bir sürü sebep yüzünden taşınmaz maliklerinin sahip olamadıkları geçit hakkının mahkeme eliyle kurulması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

            Geçit hakkının talep edilebilmesi için şart taşınmazdan ana yola çıkmak için yeterli bir geçidin bulunmamasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken kısım kanun metnindeki "hiç bulunmaması" değil "yeterli bir geçidin" bulunmamasından bahistir. Yani önemli olan geçidin özgülendiği işe elverişli olması gerektiğidir, yeterli olamayan örneğin dar olan veya üzeri ağaç, kaya kaplı bir geçidin varlığı yeni bir geçit istenmesine engel değildir. Geçidin yeterli olup olmadığı somut olayda hakimin takdirine bırakılmıştır. Hakimin ise takdirini kullanırken baz alacağı kıstas MK m. 2 dürüstlük kuralıdır. Hakim gerekeli gördüğü takdirde bilirkişi incelemesi yapabilir.
           
            Geçit talebi mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya yöneltilmelidir.  Ölçüt ana yola yakınlık değil açılacak geçidi arazinin kaldırabilecek nitelikte olup olmadığıdır. Eğer bu komşu geçidin sağlanması için uygun değilse bir sonraki başvurulacak komşu geçit hakkının kurulmasından en az zarar görecek olandır.

            Geçit hakkı kurulurken dikkat edilmesi gereken diğer husus ise aleyhine geçit hakkı kurulan taşınmazların kullanım şekillerinin ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Ancak bu mümkün değil ve böyle bir durumdaki taşınmaz üzerinde geçit hakkı kurulmuş ise bu hükmün gerekçesinde açıkça gösterilmelidir.

            Geçit hakkı kurulacak taşınmazın belirlenmesinden sonra kişi komşu taşınmaz malikinden talepte bulunur ve sağlanan geçit hakkına karşılık bir miktar bedeli öder. Bu yol tükenmiş ve  geçit hakkı mahkeme kanalıyla isteniyor ise hakkaniyet esaslarınca hakim tarafından belirlenecek bedel peşin olarak karardan önce yatırılır. Bedelin belirlenmesi için bilirkişiye başvurulabilir.

            Değer tespitinden hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli bir değişiklik olmuş ise mağduriyetleri  engellemek için yeni bir değer tespiti istenebilir.

            Söz konusu uyuşmazlıkta davacının geçit gereksinimi yukarıdaki açıklamalar ışığında sabittir. Fakat geçit hakkının üzerinde kurulacağı taşınmaz belirlenirken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmemiş, fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi dikkate alınmamıştır. Hükme temel olan bilirkişi raporunda geçit hakkı kurulabilecek tüm taşınmazlar belirtilmemiştir, bu yüzden rapor yetersizdir. Ayrıca davalının parseli ile aynı koşullara sahip olan ve bu parselden yüzölçümü olarak da fazla olan 43 nolu parsel bulunduğu halde  daha elverişsiz olan 42 sayılı parsel üzerinde geçit hakkı kurulması komşuluk hukukuna ve fedakarlığın denkleştirilmesi prensiplerine aykırıdır. Kırk iki sayılı parsel ile 43 sayılı parselin ortak sınırlarından geçit hakkı verilmesi hakkaniyete daha uygundur. Tüm bu eksik incelemeler hükmün bozulmasının temelini oluşturmuştur.
           
           

           




5 Mayıs 2014 Pazartesi

Tahkikat, Sözlü Yargılama Aşamaları ve Hüküm (Medeni Usul Hukuku)


             TAHKİKAT, SÖZLÜ YARGILAMA AŞAMALARI VE HÜKÜM 

            Hakim dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasından sonra ön inceleme aşamasına geçer. Bundan sonra ise tahkikat aşamasına. Tahkikat aşamasında hakim tarafların iddia ve savunmalarını ve bunların ispatı için gösterdikleri delilleri inceler. Duruşmada hazır bulunan tarafa tahkikatın tümü hakkında tarafların açıklama yapması için izin verir. Yapılan açıklamalardan sonra taraflara tahkikat aşamasının bittiğini tefhim eder.

            HMK- Yazılı yargılama usulü- Tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılama- Tahkikatın sona ermesi

                        MADDE 184- (1) Hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir.
                        (2) Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.

            HMK- Yazılı yargılama usulü- Tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılama- Toplu mahkemelerde tahkikatın sona ermesi

                        MADDE 185- (1) Toplu mahkemelerde, tahkikatı yapmakla görevlendirilen hâkim, tahkikatın tamamlandığı kanaatine varırsa, tarafların davanın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için dosyayı mahkeme başkanına verir.
                        (2) Toplu mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse tahkikat için görevlendirilen hâkim tarafından dinlenen tanıkları ve bilirkişiyi tekrar çağırıp dinleyebileceği gibi, davanın maddi vakıaları hakkında gösterilen ve mahkemeye verilememiş veya getirtilmemiş olan delillerin verilmesini veya getirtilmesini de kararlaştırabilir. Kurul, eksik gördüğü tahkikatı kendisi tamamlayabileceği gibi hâkimlerden birine de verebilir.
                        (3) Toplu mahkeme, tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini tefhim eder.

            Sözlü yargılama aşaması ise hükümden önceki son aşamadır.

            Mahkeme tahkikatın sona ermesinden sonra sözlü yargılama ve hükmün açıklanması için bir oturum gün ve saati belirler, tarafları davet eder.

            Sözlü yargılama aşamasında hakim taraflara son sözlerini sorar ve nihai kararı verir.

            Eğer taraflardan biri veya her ikisi de sözlü yargılama aşamasında yoksa hüküm onların yokluğunda verilir.
            HMK- Yazılı yargılama usulü- Tahkikatın sona ermesi ve sözlü yargılama- Sözlü yargılama

                        MADDE 186- (1) Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir.
                        (2) Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir.
           
            Tüm bu aşamalar bittikten sonra hükmün verilmesi aşamasına geçilir.

            Mahkemenin verdiği her karar hüküm değildir. Kararları ara kararlar, nihai kararlar ve hüküm olarak ayırabiliriz.

           
                                               KARAR ÇEŞİTLERİ

                                               ARA KARARLAR

            Ara kararlar yargılamaya son vermeyen aksine onu ilerletmeye yarayan kararlardır.

            Görev itirazının reddi, defilerin reddi,süre verilmesi vs. hepsi birer ara karardır.

            Mahkemenin üst mahkemenin bozma kararına uyması bir ara karardır.

            Yargılamanın iadesi nedeni sabit görülerek yeniden yargılama yapılması hakkındaki kararda bir ara karardır.

            Kural olarak mahkeme verdiği ara karardan dönebilir. Bu kuralın istisnası ise mahkemenin verdiği bu arar kararın tarafların biri lehine usuli kazanılmış hak yaratmasıdır.

            Ara karar tek başına kanun yoluna götürülemez ancak aslı hükümle beraber kanun yoluna götürülür.


                                               NİHAİ KARARLAR

            Nihai kararlar ile yargılamaya son verilir ve hakim davan elini çeker.

            Hakim verdiği nihai kararlardan dönemez, nihai kararlarını değiştiremez. Ancak kanun yoluna götürülebilir.

            Nihai kararlar üçe ayrılır;
                        Usule ilişkin nihai kararlar
                        Esasa ilişkin nihai kararlar
                        Davanın konusuz kalması halinde verilen nihai kararlar

                                   ESASA İLİŞİKİN NİHAİ KARARLAR

            Esasa ilişkin nihai kararlara hükümler de diyebiliriz. Hüküm ile taraflar arasındaki uyuşmazlık sona erer. Hükmün kesinleşmesinden sonra artık o dava konusu hakkında aynı taraflarca yeni bir dava açılamaz, açılsa bile kesin hüküm olduğundan reddedilir.

            Hükümleri de kendi içinde 3' e ayırmak mümkünür:
                        Eda hükümleri
                        Tespit hükümleri
                        İnşai hükümler

            Eda hükümlerinde tarafların bir şeyi yapmasına veya yapmamasına karar verilir.

            Tespit hükümlerinde herhangi bir hukuki ilişkinin varlığına veya yokluğuna mahkemece karar verilir.

            İnşai hükümlerde ise dava sonucundan yenilik doğurucu bir hüküm çıkar.


                                   USULE İLİŞKİN NİHAİ KARARLAR
                       
            Usule ilişkin nihai kararlar da yargılamayı sona erdirir, hakimin elini dosyadan çeker ancak esasa ilişkin nihai kararlardan farkı taraflar arasındaki uyuşmazlık son bulmaz devam eder.

            Usule ilişkin nihai kararlara örnek olarak görevsizlik kararı, yetkisizlik kararı, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar vs.

           
            DAVANIN KONUSUZ KALMASI HALİNDE VERİLECEK NİHAİ KARARLAR

            Bazı haller de dava devam ederken uyuşmazlık konusu borcun ödenmesi, kiralayanın konutu tahliyesi gibi uyuşmazlığa son veren fiiller ile dava konusuz kalır ve mahkeme dava hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına dair hükmünü verir.

            Davanın konusuz kalması halinde mahkemenin o ana kadar haksız olduğunu tespit ettiği tarafı yargılama giderlerine mahkum etmesi gerekir.

           
                                               HÜKÜM

            Hüküm davanın esası hakkında verilen nihai karardır. Hükmün tefhimi hüküm sonucunun okunarak tutanağa geçirilmesi ile olur. Mahkeme hükmü davacının tüm talep sonuçlarından bahsederek vermelidir. Ancak zorunlu durumlarda mahkeme sadece sonucu tefhimle de yetinebilir.

            Tefhim edilen hüküm sonucuna kısa karar denir.

            Zorunlu nedenlerden dolayı sadece kısa kararın açıklandığı durumlarda en fazla bir ay içinde gerekçeli kararın da yazılması gereklidir ve gerekçeli karar tefhim edilen kısa karara uygun olmalıdır.

            Geçerli bir hükmün aşağıdaki hususları içermesi gerekir:

                        Hükmü veren mahkemenin adı, eğer mahkeme başka bir mahkemenin sıfatıyla o davaya bakmış ise hangi sıfatla hükmü verdiği
                        Tarafların ve davaya katılanların kimlik bilgileri ile TC kimlik noları varsa kanuni temsilcilerinin veya vekillerinin ad soyad ile adresleri
                        Gerekçe. Gerekçeden kastedilen tarafların iddia ve savunmalarının özeti, çekişmeli olan unsurların bahsi, toplanan deliller ve delillerin değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalar bunlardan çıkarılan sonuçlar ve hukuki sebepleridir.
                        Hükmün sonuç kısmında ise tarafların taleplerinin her biri hakkında sıra numarası altında, açık ve şüpheye yer vermeyecek şekilde karar verilir.

            Hakim hukuk davaları için hükümde talepten fazlasına yer veremez.

            Taraflardan herbirine verilen hüküm suretine ilam denir. Yani hüküm terimi asıl için ilam terimi ise örnekler için kullanılır.

            Taraflar harcı ödememiş olsa bile hüküm taraflara tebliğ edilir, taraflar hükmü icra takibine koyabilir hatta kanun yoluna başvurabilirler.

            İlamın taraflara tebliğinden itibaren artık hangi taraf ne zaman almış ise o tarihten itibaren kanun yoluna başvuru süresi başlar.

            Hüküm verilmesinden sonra 10 yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrar. İlama dayanan takip ise son işlem üzerinden 10 yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrar.

            Bir ilamın icraya konulabilmesi için hükmün kesinleşmesi şart değildir. Kesinleşemeden de icraya konulabilir.

            Daha kısa bir süreye tabi olan bir borcun zamanaşımı süresi hüküm ile 10 yıla çıkar.

            Aksi belirtilmediği takdirde ihtiyati tedbir kararının etkisi hükmün kesinleşmesine kadar devam eder.

            HMK- Hüküm ve Davaya Son Veren Taraf İşlemleri- Hüküm

                        Hüküm, hükmün verilmesi ve tefhimi
                        MADDE 294- (1) Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.
                        (2) Hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim olunur.
                        (3) Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur.
                        (4) Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hâllerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir.
                        (5) Hükmün tefhimini, duruşmada bulunanlar ayakta dinler.
                        (6) Hükme ilişkin hususlar, niteliğine aykırı düşmedikçe, usule ilişkin nihai kararlar hakkında da uygulanır.

                        Hükmün müzakeresi
                        MADDE 295- (1) Hüküm, gizli müzakere edilerek hazırlanır ve alenen tefhim olunur.
                        (2) Hükmü, yargılamanın sona erdiğinin bildirildiği duruşmada hazır bulunan hâkim veya hâkimler verir. Bu şekilde hüküm verebilecek hâkimlerin tamamı hazır bulunmadıkça hüküm hakkında görüşme yapılamaz.
                        (3) Hükmün müzakeresi sırasında, yargılamanın sona erdiğinin bildirildiği duruşmada hazır bulunan hâkim bulunmuyorsa, gerekli görüldüğü takdirde tarafların sözlü açıklamaları tekrar dinlendikten sonra müzakere edilir ve hüküm verilir.

                        Hükmün oylanması ve yeter sayı
                        MADDE 296- (1) Toplu mahkemelerde hüküm hakkındaki müzakereyi mahkeme başkanı idare eder. Müzakere yapıldıktan sonra, başkan, müzakereye katılan en kıdemsiz üyeden başlayarak her üyenin ayrı ayrı oyunu alır ve en son kendi oyunu açıklar.
                        (2) Hüküm, oy çokluğu ile de verilebilir.

                        Hükmün kapsamı
                        MADDE 297- (1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
                        a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
                        b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
                        c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
                        ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
                        d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
                        e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
                        (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

                        Hükmün yazılması
                        MADDE 298- (1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
                        (2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
                        (3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
                        (4) Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.

                        Hükmün imza edilememesi
                        MADDE 299- (1) Hüküm sonucu tefhim edildikten sonra gerekçeli karar imzalanmadan, hâkim ölür veya herhangi bir sebeple imzalayamayacak hâle düşerse, yeni hâkim, tefhim edilen hükme uygun olarak gerekçeli kararı bizzat yazarak imzalar. Toplu mahkemelerde böyle bir durumun gerçekleşmesi hâlinde, hüküm diğer hâkimler tarafından imzalanır ve başkan veya en kıdemli hâkim tarafından, hükmün altına diğer hâkimin imza edememesinin sebebi yazılarak imza olunur.

                        Hükmün korunması
                        MADDE 300- (1) Hükme katılan hâkimlerle zabıt kâtibinin imzalarını ve mahkeme mührünü taşıyan hüküm arşivde korunur.

                        Hüküm nüshası
                        MADDE 301- (1) Hüküm yazılıp imza edildikten ve mahkeme mührü ile mühürlendikten sonra, nüshaları yazı işleri müdürü tarafından taraflardan her birine makbuz karşılığında verilir ve bir nüshası da gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir. Hükmün bir nüshası da dosyasında saklanır.
                        (2) Taraflardan her birine verilen hüküm nüshası ilamdır.
                        (3) Tarafların elinde bulunan hüküm nüshalarının farklı olması hâlinde karar kartonundaki esas alınır.

                       
                        İlamın alınması, kesinleşme kaydı ve harçlar
                        MADDE 302- (1) Taraflar, harcının ödenmiş olup olmamasına bakılmaksızın ilamı her zaman alabilirler.
                        (2) Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.
                        (3) 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu dâhil, diğer kanunların bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz.
                        (4) Hükmün kesinleştiği, ilamın altına veya arkasına yazılıp, tarih ve mahkeme mührü konmak ve başkan veya hâkim tarafından imzalanmak suretiyle belirtilir.

                        Kesin hüküm
                        MADDE 303- (1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
                        (2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.
                        (3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.
                        (4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.

                        (5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Dava Dilekçesi Üzerinde İlk İncelemeler-İdari Merci Tecavüzü (İdari Yargılama Hukuku)

                                               

                                              İDARİ MERCİ TECAVÜZÜ

            İdari merci tecavüzü; yasa gereği, yargı yoluna başvurmadan önce uyuşmazlığın çözümü için idari kuruluşa başvurulmamasıdır. İlk inceleme aşamasında görev ve yetkiden sonra bakılan konu idari yargı tecavüzünün olup olmadığıdır.

NOT: Kimi yazarlara göre idareye başvuru süresi hak düşürücü süredir bu yüzden idari merci tecavüzü engelinin arkasını dolaşmak için sürenin geçmesi beklendiği ve daha sonra dava açıldığı takdirde mahkeme bunu reddetmelidir.


            İdari yargıda dava açabilmek için öncelikle idari başvuru yollarının tüketilmesi gerekir. İdari başvuru yolları tüketilmeden bir idari mahkemede dava açılırsa bu mahkemece tespit edilir, hakim başvuruyu reddederek görevli idari makama gönderir. Mahkemenin bu kararına karşı kanun yoluna gidilemez.  

Anonim Şirketlerin Temel Nitelikleri ve Unsurları (Şirketler Hukuku)

                        ANONİM ŞİRKETLERİN TEMEL NİTELİKLERİ VE UNSURLARI

            İlk anonim şirket 1407' de Cenova' da kurulan San Giorgo ortaklığıdır.

            Anonim şirketlerin kurulmaya başlanması 16. yy.' a dayanır.

            Bizde anonim şirketler üzerine ilk yasal düzenleme 1850 tarihli Kanunname-i Ticaret ile olmuştur.
           
            TTK- Anonim Şirket- Genel Hükümler, Kuruluş ve Temel İlkeler- Tanım

                        MADDE 329- (1) Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir.
                        (2) Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur.

            Özel hükümlere tabi anonim şirketlere kendi özel hükümleri boşluk olan hallerde ise bu hükümler uygulanır. ( TTK m. 331 )
           
            Anonim şirket bir sermaye şirketidir.
           
            Anonim şirketleri değişik özelliklere göre sınıflandırabiliriz;

            Ortak sayısı bakımından:
                        - Tek kişilik anonim şirketi
                        - Çok kişili anonim şirketi

            Halka açık olup olmamasına göre:
                        - Halka açık anonim şirketler
                                   Hisse senetlerini halka arz etmek suretiyle halka açılan anonim şirketler
                                   Payları borsada işlem gören anonim şirketler
                                   Pay sahibi sayısı 500'ü geçtiği için halka açık sayılan anonim şirketler
                        - Halka kapalı anonim şirketler

            Sermaye şekli bakımından:
                        - Esas sermayeli anonim şirketler
                        - Kayıtlı sermayeli anonim şirketler

            Tabi olduğu kanuni düzenlemeler göre
                        - Özel kanunlara tabi anonim şirketler
                        -TTK' ya tabi anonim şirketler

                       




                                    ANONİM ŞİRKETİN UNSURLARI

            Bunlar;
                        Şahıs
                        Sermaye
                        Amaç ve konu
                        Ticaret unvanı
                        Tüzel kişilik
                        Sınırlı sorumluluk
                       
                       
                                   ŞAHIS
           
            Yeni TTK' ya göre artık tek kişilik anonim şirketlerde kurulabilir. Bu kişinin gerçek veya tüzel kişi olması arasında bir fark yoktur.
           
            TTK- Anonim Şirket- Genel Hükümler, Kuruluş ve Temel İlkeler- Kurucular

                        MADDE 337- (1) Pay taahhüt edip esas sözleşmeyi imzalayan gerçek ve tüzel kişiler kurucudur.
                        (2) ...

            TTK- Anonim Şirket- Genel Hükümler, Kuruluş ve Temel İlkeler- Asgari sayı

                        MADDE 338- (1) Anonim şirketin kurulabilmesi için pay sahibi olan bir veya daha fazla kurucunun varlığı şarttır. 330 uncu madde hükmü saklıdır.
                        (2) Pay sahibi sayısı bire düşerse, durum, bu sonucu doğuran işlem tarihinden itibaren yedi gün içinde yönetim kuruluna yazılı olarak bildirilir. Yönetim kurulu bildirimi aldığı tarihten itibaren yedi gün içinde, şirketin tek pay sahipli bir anonim şirket olduğunu tescil ve ilan ettirir. Ayrıca, hem şirketin tek pay sahipli olarak kurulması hem de payların tek kişide toplanması hâlinde tek pay sahibinin adı, yerleşim yeri ve vatandaşlığı da tescil ve ilan edilir. Aksi hâlde doğacak zarardan, bildirimde bulunmayan pay sahibi ve tescil ve ilanı yaptırmayan yönetim kurulu sorumludur.
                        (3) Şirket, tek pay sahibi olacak şekilde kendi payını iktisap edemez; ettiremez.
           

                                   SERMAYE

            Anonim şirketlerde sermaye belirli ve paylara bölünmüştür.
           
            Paylar en az 1 kuruş değerinde olabilir.

            TTK- Anonim Şirket- Genel Hükümler, Kuruluş ve Temel İlkeler- En az sermaye tutarı

                        MADDE 332- (1) Tamamı esas sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermayeyi ifade eden esas sermaye elli bin Türk Lirasından ve sermayenin artırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki tavanını gösteren kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerde başlangıç sermayesi yüz bin Türk Lirasından aşağı olamaz. Bu en az
sermaye tutarı Bakanlar Kurulunca artırılabilir.
                        (2) Bu Kanun anlamında kayıtlı sermayeli anonim şirketlerde başlangıç sermayesi, kuruluşta ve sisteme ilk geçildiğinde haiz olunması zorunlu sermayedir; çıkarılmış sermaye ise, çıkarılmış payların tümünün itibarî değerlerinin toplamını temsil eder.
                        (3) Halka açık olmayan anonim şirketler gerekli şartları artık haiz olmadıkları takdirde, Gümrük ve Ticaret Bakanlığından izin alarak kayıtlı sermaye sisteminden çıkabilecekleri gibi, bu sisteme alınırken aranan nitelikleri
kaybettiklerinde, istemleri bulunmasa bile aynı Bakanlık tarafından sistemden çıkartılırlar.
                        (4) 28/7/1981 tarihli ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 12 nci maddesi hükmü saklıdır.

            Anonim şirkette karşımıza iki tür sermaye şekli ortaya çıkar; esas sermaye ve kayıtlı sermaye.
            Esas sermayede şirketin kuruluş sözleşmesinde geçen sabit tek bir rakam vardır. Bu rakam paylara bölünmüştür yani tüm payların toplamı bu rakamı vermelidir. Esas sermayenin değiştirilmesi için esas sözleşmenin değiştirilmesi gerekir. Buna ise genel kurul karar verebilir.
           Kayıtlı sermaye ise tek bir rakamın değil de taban ve tavan rakamlarının belirlendiği sistemdir. Esas sözleşmede taban ve tavan rakamları belirtilmek zorundadır. Sermayenin değiştirilmesini ise bu sınırlar içinde kalmak kaydıyla yönetim kurulu yapar. Bakanlığında kayıtlı sermaye sistemine geçilmesi ve süre dolmadan önce çıkılması için izni gerekir.

            Sermaye olarak getirilecek değerler ile alakalı

            TTK- Anonim Şirket- Genel Hükümler, Kuruluş ve Temel İlkeler- Ayni sermaye konulabilecek malvarlığı unsurları
                       
                        MADDE 342- (1) Üzerlerinde sınırlı ayni bir hak, haciz ve tedbir bulunmayan, nakden değerlendirilebilen ve devrolunabilen, fikrî mülkiyet hakları ile sanal ortamlar da dâhil, malvarlığı unsurları ayni sermaye olarak konulabilir. Hizmet edimleri, kişisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiş alacaklar sermaye olamaz.
                        (2) 128 inci madde hükmü saklıdır.

            Madde 342' de düzenlenmeyen konular için TTK m. 127' ye başvurulur.

            Vadesi gelmemiş alacaklar sermaye olarak konulamaz ancak vaat ettiği sermayeyi koyması için ortağa tanınacak süre şirketin tüzel kişilik kazanmasından itibaren 1 aydır. Bu süre içinde vadesi gelecek alacaklar kanımızca sermaye olarak konulabilir.

                       
                              SERMAYE BORCUNU ÖDEME YERİ VE ZAMANI

            Nakdi sermaye taahhüdü ve diğer sermaye taahhüdü olarak iki ayrı başlık altında inceleyebiliriz.

            Nakdi sermaye taahhüdü halinde;
                       
                        Payın itibari değerine kadar olan kısmının en az %25' i tescilden önce geriye kalan kısmı ise tescili izleyen 24 ay içinde şirkete ödenir.
                       
                        İtibari değeri aşan kısmın tamamının tescilden önce ödenmesi gerekir.

            Diğer sermaye taahhütleri halinde;

                        Taahhüt edilen taşınmazın malik sıfatının kazanılması veya ayni hak sahibi olunması için tapu siciline tescil şarttır. Tescil için ise taahhütte bulunanın herhangi bir talebine ihtiyaç yoktur. Ticaret sicil müdürü tapu siciline bildirimi şirketin tescili ile aynı zamanda yapar. Ancak tapu memuru işlemlerin tamamlandığına ilişkin şerh koyar, şirket adına gelen bir temsilci harç ve giderleri ödedikten sonra tescil tamamlanmış olur.

                        Ticaret siciline tecilden önce güvenilir bir kişiye tevdi edilen taşınır sermaye taahhütlerinin mülkiyeti, tescil ve ilan anından itibaren kazanılır. Anonim şirket eşya üzerinde malik sıfatıyla doğrudan doğruya tasarruf edebilir.

                        Fikri mülkiyet hakları, hava taşıt araçlarının, gemi veya gemi payı taahhüt edilmiş ise şirket tüzel kişilik kazandığı andan itibaren malik sıfatına sahip olur,şekil şartlarına uyuldu kabul edilir. Şirket yetkililerince yapılacak tek taraflı bildirim ile tescil yapılır ve artık elde edilen haklar 3. kişilere karşı da ileri sürülebilir.

                        Taahhüt edilen bir maden ise normal koşullarda maden siciline tescili gerekirdi. Burada ise ticaret sicil müdürlüğünce yapılan bildirim sonunda gerekli işlemler yapılıp beklenilir. Anonim şirket yetkililerinin tek taraflı talebi üzerine tescil işlemi tamamlanır.

            Yukarıdaki tüm bu şartlar esas sermaye sistemli anonim şirketler için geçerlidir. Kayıtlı sermaye sistemli anonim şirketlerde ise kuruluştan önce sermayenin tamamının ödenmiş olması gerekir.

            Kuruluştan sonra kayıtlı sermaye sistemine geçecek anonim şirketlerde ise çıkartılmış sermayenin tamamının ödenmesi gerekir.

            Şirket kurulurken taahhüt edilen nakdi sermayenin ödeme yeri şirket adına açılacak özel bir hesabı bulunan herhangi bir bankadır.

            Hesaptaki para sadece şirket adına kullanılabilir bu yüzden şirket tüzel kişilik kazanmadan önce kurucular tarafından çekilmesi ve harcanması söz konusu değildir.

            Banka kuruluş işlemlerinin tamamlanarak ticaret siciline tescil yapılması için taraflara 3 aylık bir süre verir. Üç aylık sürenin başlangıcı esas sözleşmedeki imzaların noter tarafından tasdiki anıdır. Bu süre sonunda halen şirket kurulmamış ise artık hesaba para yatıranlar paralarını geri çekebilirler. Çekmeyip bu süre geçtikten sonra da şirketi kurabilirler.

            Banka ticaret sicil müdürlüğüne şirket adına açılan hesaba kimin ne kadar ödeme yaptığı konusunda bir yazı gönderir.
           
            Şirketi temsilen gelen kişiler bankadan şirketin tüzel kişilik kazandığına dair bir sicil müdürlüğü yazısı ve yetkili olduklarına dair bir belge sunarak para çekebilirler.

           
                                               AMAÇ VE KONU

            Anonim şirketler kanunen yasaklanmamış her türlü amaç ve konu için kurulabilirler. Ekonomik amaçla gütmeyen hayır amaçlı anonim şirket kurulamaz.

            Anonim şirketlerin ticari işletme zorunluluğu yoktur.

            Anonim şirketin işletme konusunun esas noktaları esas sözleşme de yazmalıdır.

NOT: Artık şirketin yetkili olmadığı konularda yaptığı işlemlerin geçersiz olacağı kuralı kaldırılmıştır. Esas sözleşmesinde belirtilmeyen alanlarda iş yapan şirketler yaptıkları bu işlerden sorumludur.

            TTK- Ticaret şirketleri- Anonim şirket- Genel hükümler, kuruluş ve temel ilkeler- Amaç ve konu

                        MADDE 331- (1) Anonim şirketler, kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konular için kurulabilir.

                                              

                                               TİCARET ÜNVANI

            Anonim şirket tüzel kişiliğinin tacir olması dolayısıyla ticaret  unvanı kullanmak zorundadır.

            Gerçek kişiler şirketi bu unvanı kullanarak temsil eder ve şirket nam ve hesabına işlem yaparlar.

            Anonim şirketler ticaret unvanlarında işletme konularını göstermek ve şirketin türüne ilişkin ibare koymak zorundadır. Eğer şirkete bir kişinin adı ve soyadı verilecek ise şirket türünü gösteren harfler kısaltılmaz.

Örnek:  Yeşil Yapı İnşaat A.Ş.
            Kervan Gıda A.Ş
            Hamza Dağ Taşımacılık A.Ş.

            TTK- Ticari işletme- Ticaret unvanı ve işletme adı- Ticaret unvanı- Anonim, limited ve kooperatif şirketler

                        MADDE 43- (1) Anonim, limited ve kooperatif şirketler, işletme konusu gösterilmek ve 46 ncı madde hükmü saklı kalmak şartıyla, ticaret unvanlarını serbestçe seçebilirler.
                        (2) Ticaret unvanlarında, “anonim şirket”, “limited şirket” ve “kooperatif” kelimelerinin bulunması şarttır. Bu şirketlerin ticaret unvanında, gerçek bir kişinin adı veya soyadı yer aldığı takdirde, şirket türünü gösteren ibareler, baş harflerle veya başka bir şekilde kısaltma yapılarak yazılamaz.

           
                                               TÜZEL KİŞİLİK

            TTK- Ticaret Şirketleri- Genel hükümler- Tüzel kişilik ve ehliyet

                        MADDE 125- (1) Ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir.
                        (2) Ticaret şirketleri, Türk Medenî Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır.

                                              
                                              SINIRLI SORUMLULUK

            Şahıs şirketlerinin aksine anonim şirketlerde ortaklar finansal açıdan sınırlı sorumludurlar.

            Pay sahibi 3. kişilere karşı sadece anonim şirkete ödemeyi taahhüt ettiği miktarla anonim şirkete karşı sorumludur.


             Şirketten borçlarını tahsil edemeyen alacaklı ortaklara yönelemez

1 Mayıs 2014 Perşembe

Uzman Görüşü (Medeni Usul Hukuku)

                                               UZMAN GÖRÜŞÜ

            Uzman görüşü taraflarca o konuda mutehassıs sayılan bir kişiden bilimsel mütalaa alınmasıdır. Taraflar iddia ve savunmalarını bu görüş ile daha da kuvvetlendirebileceklerdir.

            Geçmişte fiili olarak uygulanan fakat yasal temele yeni kanun ile kavuşan Anglo-Sakson kökenli bir kurumdur.

            Uzman görüşünün bilirkişi incelemesinden ayrılan yönleri vardır. Bir kere resen uzman görüşü alınmasına karar verilmez, taraflarca yerine getirilir. Taraflar istediği uzamana gitmekte serbesttir yeter ki ihtisası dava konusu hakkında olsun. Uzman görüşü almanın masrafları bunu isteyen tarafa aittir. Uzman görüşünün alınması için taraflara süre verilmez.

            Hakim uzman görüşüyle bağlı değildir, takdiri bir delildir.

            Hakim raporunu veren uzmanı duruşmaya davet ederek dinleyebilir. Kendisine soru sorabilir, açıklama yapmasını isteyebilir.

            Çağırıldığı halde duruşmaya geçerli bir özrü olmaksızın gelmeyen uzman kişinin raporu dikkate alınmaz.

            HMK- İspat ve deliller- Uzman görüşü- Uzman görüşü

                        MADDE 293- (1) Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.
                        (2) Hâkim, talep üzerine veya resen, kendisinden rapor alınan uzman kişinin davet edilerek dinlenilmesine karar verebilir. Uzman kişinin çağrıldığı duruşmada hâkim ve taraflar gerekli soruları sorabilir.
                        (3) Uzman kişi çağrıldığı duruşmaya geçerli bir özrü olmadan gelmezse, hazırlamış olduğu rapor mahkemece değerlendirmeye tabi tutulmaz.